Belki en büyük savaşları kendi içimizde
yaşıyoruz, arzularımız korkularımızla çarpışıyor,
özlemlerimiz kuşkularımızla vuruşuyor, hayallerimiz
acı tecrübelerimizin bize kurduğu pusulara düşüyor,
mutluluğa doğru coşkulu bir koşu tutturma isteği en
olmadık anda kaçıp gidecek huzurun ihanetinden
endişeleniyor.
Özgürlüğe kendimizi bir boşluğa bırakır gibi bırakma
dürtüsü, bizim özgürlüğümüzün bir başkasının esaretine
yol açacağının tedirginliğiyle kuşatılmışken biz özgür
olabilir miyiz sorusu büyüyor içimizde. Geçmişe olan
borcumuz geleceği yaratma gücümüzü zayıflatıyor.
Alışkanlıklarımız heyecanlarımızla boğuşuyor.
Kendi kendimizle savaşıp, cevaplarını bilmediğimiz
sorularla allak bullak oluyoruz.
Bizim isteklerimiz başkasına acı verecekse,
isteklerimizden vaz mı geçmeliyiz, vazgeçmenin bize
çektireceği acı, sevdiğimiz birinin çekeceği acıdan
daha mı az yaralar bizi?
Sevdiklerimize olan borcumuz ne, peki kendimize olan
borcumuz?
Bu hayatı nasıl yaşamalıyız?
Huzuru mu aramalıyız heyecanı mı?
Yaptıklarımızdan pişman mı oluyoruz yoksa
yapmadıklarımızdan mı, gelecekte hangisi takılır
aklımıza? Bizim mutluluğumuzun yolu bir başkasının
mutsuzluğundan geçiyorsa, değiştirmeli miyiz yolumuzu?
İnsan en büyük savaşı kendi içinde veriyor.
Birbiriyle çelişen duygularımızla hırpalanıyoruz,
kimsenin görmediği bir savaş alanı gibi içimiz, kendi
ölülerimizle doluyor, duygularımızdan hangisi galip
gelirse gelsin, patlayan duygularımızla birilerinin
0 yorum:
Yorum Gönder